Edep ya hu -1-

Rahman olan, Rahim olan, kadir olan, Muktedir olan, Mukaddim olan, Muahhir olan, Evvel olan, ahir olan Yüce Allah’ın isimleriyle başlayalım inşallah…

Yüce Allah (c.c.) İnsanoğlunu “Erkeğin beli ile kadının leğen kemiği (Leğen kemiği terâib çoğul ismi, aynı zamanda kaburga kemiği veya kaval kemiği anlamlarına da gelir; nadiren kullanılan Kur’anı kavramların etimolojisi üzerinde uzmanlaşmış otoritelerin çoğuna göre bu terim, özellikle kadın anatomisi ile ilgilidir.” (Tâcu’l-Arûs) arasından çıkan.” sudan yaratılmış olan insanoğlu; yeryüzünde başıboş gezmesin, sallabaşı al maaşı olmasın, külhan bey gibi çalımlı çalımlı yürümesin, ileri geri konuşulmasın diye, Hz. Muhammed Mustafa (s.a.v.) Efendimizde insan hakları beyannamesi (Veda Hutbesi)’ni irad ederken Şahid ol Ya Rab! Şahid ol Ya Rab! Şahid ol Ya Rab! Sedalarıyla bizlere emanet etmişlerdir. Hatta Yüce Allah (c.c.) Tin Suresinin 6. ayetinde de emir verilmiştir. “ İman edip doğru ve yararlı işler yapanlar hariç: onlar için kesintisiz bir ödül vardır!” buyurarak inanmak ve inancını da hayatına ilmek ilmek işleyerek yaşayıp yaşatmasını istemiştir. Öyleyse bir damla sudan yaratılan insanoğlu ki; o suyun ne kulağı ne burnu ne de ayağı vardı, ne saçı ne gözü ve ne de kaşı vardı, ne ciğeri (gerçi ciğeri beş para etmeyenlerin sayıları azalmaktadır elhamdülillah), ne derisi – kası – sinir sistemleri ne kemiği vardı, ne soyu ne sopu vardı, erkek mi – kadın mı, beyaz mı – siyah mı, zayıf mı –  şişman mı, kürt mü – türkmü, arap mı çerkez mi – laz mı abaza mı,  zengin mi – fakir mi, MERT mi Namert mi,  cimri mi – cömert mi, adil mi – zalim mi, olacağını bilemeyen veya bilinmeyen bir damla sudan yaratılan İnsanoğlu “Ve onlar Kente (Yani, Medine’ye, Peygamber (s.a.v.)’in şehrine (Medine tun Nebi) daha önce Yesrib olarak adlandırılan şehir hicretten sonra bu adla tanınmaya başladı.) döndüğümüzde şan şeref sahibi olan bizler, zavallı biçareleri oradan sürüp atacaktır! Derler. Ama asıl şeref, Allah’a, O’nun Elçisi’ne ve inananlara aittir: ama ikiyüzlüler bunun farkında değiller. (Türkçe Kuran-ı Kerim ve Tefsiri Tarık 86/7 Muhammed ESED) (Yukarıdaki tarihsel atıfların gerçek ve süreklilik taşıyan anlamı bu iki Kur’ani ifadede hazineleri Allah’a aittir ve asıl şeref Allah’a aittir yer almaktadır.”) buyuran Hz. Allah (c.c.) insanların rablerine karşı itaatkâr bir kul Resulü (s.a.v.)’ne karşı saygılı bir o kadarda  “Edep” li olmamızı istemektedir.
Edep dedik başlayalım edeple edep’li yolculuğumuza inşallah…
Hayret etme, çok beğenme anlamındaki edep, Arapça (e–d–b) kökünden türetilmiş güzelliği dolayısıyla insanı şaşırtan, takdirini kazanan şey demektir.
Yüce Allah (c.c.) ilk insan Hz. Âdem (a.s.)’e ruhundan üfleyerek hayat verdi. Onu aynı zamanda halifelik ‘Allah (c.c.)’ı yeryüzünde temsil etmek ile şereflendirdi.’ Daha sonra haris Yüce Allah (c.c.)’ın emirlerine karşı gelerek iblis adını almış oldu. İblis; hayırdan ümidini kesmiş, pişmanlık ve üzüntü duyan demektir.
İblis kelimesi Eblese kökünden şu anlamları ifade eder: Hayırsız oldu, hüsrana uğradı, şaşkınlığa düştü, Allah’ın rahmetinden ümidini kesmenin olduğu gibi, İblis Ruhani isabet ettiğini zehirleyen bir ateşten (nar-ı semûm) yaratılmış cinlerin ve şeytanların atası olarak da kaynaklarda geçmektedir.
Kur’an’ın çoğu yerinde lugat olarak geçen İblis kelimesi  “Allah’ın rahmetinden umut kesmek, umutsuz kalıvermek.” manalarında geçmektedir. Hz. Âdem (a.s.)’in cennetten çıkışına sebep olduğundan dolayı da şeytan ünvanını almıştır. (Şamil ansiklopedisi Şeytan maddesi) Öyleyse Rahmandan gelen güzellikleri yapan ve ben müslümanım deyen kişi Rahmanın halifesi, harisin dediklerini yerine getiren, o kötülükleri savunanlar ise harisin kılavuzluğunda yoluna devam edip hem dünya hayatlarını ve hem de ahiret hayatlarını hüsrana uğratıp yaşamaya devam ederler.
Hani anlatılırya; Bir gün Behlül, üstü başı toz toprak içinde uzun bir yolculuktan gelmiş olmanın belirtileri ile Harun Reşidin huzuruna çıkar. Harun Reşit sorar bu ne hal Behlül, nereden geliyorsun?  Cehennemden geliyorum ey hükümdar. Ne işin vardı senin cehennemde? Ateş lazım oldu da ateş almaya gittim. Peki, getirdin mi bari? Hayır, efendim getiremedim. Neden! Cehennemin bekçileriyle görüştüm, onlar “Sanıldığı gibi burada ateş bulunmaz, dediler ateşi herkes dünyadan kendisi gelirken getirir,” buyurdu.
Hiç şüphesiz insanoğlu yaratılmadan önce melekler ve cinler denilen varlıklar vardı. Cinlerin soyundan gelen Haris, Allah (c.c.)’a kullukta son derece ileri giderek çok itaatkâr bir kul olmuştu. Yüce Allah (c.c.) atamız olan Hz. Âdem (a.s.)’i yarattıktan sonra insanın söz ve hareket olarak diğer insanlarla olan ilişkilerinde ölçülü davranması ve iyi geçinmesinin yanı sıra benliğe yerleşen güzel bir huy olan edep, kişiyi lekeleyici şeylerden koruyan bir melek haline gelmiştir.
Dinimizin güzelliklerinden yani emirlerinden olan edep, güzel terbiye, iyi davranış, güzel ahlak, hayâ, nezaket, zarafet gibi manalara gelir. Mesela terbiyeli çocuk, edepli çocuk demektir. Edep, kulun kendisini Yüce Allah (c.c.)’ın iradesine tabi kılması, güzel ahlaklı olmasıdır. Hz.Peygamber (s.a.v.) Efendimizde bir Hadisi şerifte, “Evladınızı edepli, terbiyeli yetiştirin.” buyuruluyor. Edep, kulun kendisini Cenab-ı Hakkın iradesine tabi kılması, güzel ahlaklı olmasıdır. Buyurarak insanların edepli olmaları Allah (c.c.)’ı ve Resulünü memnun ettiği gibi dinimizin de ayrılmaz parçalarından biridir. İbni Mübarek Hz.’leri “Bütün ilimleri bilenin eğer edebinde noksanlık varsa, onunla görüşmediğime üzülmem, bunu kayıp saymam. Fakat edepli ile görüşemesem üzülürüm)” buyurarak edebin ne kadar önemli olduğunun bir o kadar da islami güzelliği olan edebi yerinde ve zamanında nefsimizde neslimizde toplumumuzda uygulamamız da vurgulamıştır. Hz. Ömer (r.a.) Edep, ilimden önce gelir buyurup çok heybetli olmasına rağmen, edebinden, hayâsından Rasülullah (s.a.v.)’ın huzurunda çok yavaş konuşurdu.
Hadis-i şerifte, Rasülullah (s.a.v.)’ın hayâsı, bakire islam kızlarının hayâsından çoktu buyuruldu. (Buhari edep)  Hayâ ile iman, ikiz kardeştir. Biri giderse diğeri de gider. (Ebu Nuaym) Edep, İslamiyet’te önemli bir esas, tasavvuf mesleğinde de hassasiyetle ele alınan bir husustur. Kur’anın ve Sünnetin ısrarlarından dolayı edeple, yüz binlerce abid ve üstatlar yetişmiştir. Öyle ki gökteki yıldızlara denk, yerde de pek çok edepli insanlar yetişmiştir.
Dolayısıyla edep, din sahibinin, Allah (c.c.)’tan aldığı şeyleri bize tebliğde tespit buyurdukları hudutlardır. Yani, farzlara dikkat etmek Allah (c.c.)’a karşı edepli ve saygılı olmanın bir ifadesidir. Sünnete dikkat etmek Hz. Peygamber (s.a.v.)’e karşı edeptir. Bunlara riayet eden edepli sayılır. Riayet etmeyen de Allah (c.c.)’ın nurundan, Rahmet ve mağfiretinden,  Hz. Peygamberin şefaatinden, mahrum kalarak hem dünya hayatını ve hem de ahiret hayatını karanlıklarına sevk eder. 2. bölümde buluşmak üzere; yüzünüzden tebessüm, dilinizden dua eksilmesin.
Bu arada halkın dilinde ve gönlünde mücahit olarak tanınan ve hoş bir seda bırakarak baki hayata göçen Merhum Prof. Dr. Necmettin ERBAN’a Yüce Rabbimden rahmet, bizleri ve onu Allah Resulünün bayrağı altında haşreylesin…AMİN.

Yusuf ÇAKICI
Yalıhüyük / KONYA

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
emoji-5
Emoji
Edep ya hu -1-

Bültenimize abone olun, yeni haberleri bildirelim.

Yalıhüyük hakkındaki yeni haberlerden haberdar olmak için ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlatın.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Yalıhüyük.com ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!