Yollar nereye çıkar, bilir misiniz dostlar 2

Rahman olan, Rahim olan,  Cebbar olan, Hafid olan, Kahhar olan, Mütekebbir olan,   Yüce Allah’ın isimleriyle kaldığımız yerden devam edelim inşallah…

Hiç şüphesiz Yüce Allah  (c.c.) hiç kimseye asla zülüm etmeyecektir. Fakat ne çare bir gün bu hale düşeceği dünyada iken hatırlatılmıştı “ O gün hüküm Allah’ın olacaktır.” Öyleyse ey insanoğlu artık neyine gururlanırsın; makamına mı? Malına mı? Mülküne mi? dünyada seni aldatanlara mı? Ve senin için çıkar yol neresidir. Bu gibi hareketlerinle nasıl Muhammed Mustafa (s.a.v.)’in huzuruna varacaksın. Düşündün mü? Dünyadaki şakşakların mezar kapısına kadardır. Oradan sonra Esselamüaleyküm diyebilecek misin? Amelin senin hamalın, sen mi amelin hamalı olacaksın düşündün mü?  Bakınız iyi ameller işleyen zümreye onlar ne diyor. Geliniz bakınız benim kitabımı okuyunuz, benim kitabın ne güzel ben kendimi cennetlerde buluyorum. Yüce Allah (c.c.)’da onlara hitaben “ Oku kitabını, hesap görücü olarak bu gün sana nefsin yeter.” (İsra 17/14) Buyuruyor. Bu ifadeler Kur’anı kerimin bir tefsiri, ahiret âleminin birer tasviridir. Ya dünya nerede kaldı. Dünyayı sen nasıl kullandıysan o öylece karşına çıkacaktır. Ya cennet, ya cehennem. Allah layık olduğu hükmü verecektir. Unutulmaması gerekir ki;  bizler ancak Allah’ın rahmet ve mağfiretiyle kurtulabiliriz. 

Dünyadaki bütün yollar ölüme çıkar. Ölümden sonra yollar tek yola iner, o da Allah (c.c)’dan başlayan yol yine Allah (c.c)’da biter. Hayata birkaç damla su ile başlayıp ölümden sonra sonsuzluğa uzanan biz insanların ölüm sonrası hakkında ciddi endişeleri yoksa bu hem dünyevi hayatımız, hem de uhrevi hayatımız için büyük bir tehlikedir. Beden ve ruhtan meydana gelmiş olan insan, bedeniyle değil, gerçek manada ruhuyla insandır. Topraktan yaratılmış olan cesedin akıbeti yine toprak olacağı halde, sayesinde insanın insanlığını kazandığı ruhu, Cenab-ı hakkın ebedilik fikriyle ve ebedi olma fıtratıyla yaratılmıştır. Allah (c.c.) ruhu sayesinde insana melekleri secde ettirmiş ve ona kâinatın efendisi ve yeryüzünün halifesi kılmış. (Ölümden sonraki hayat Sayfa 20)

İnsan, ahiretini dünyada kazandığı gibi, dünyasını da ahirete olan imanı sayesinde ve düzeltir ve mamur eder. Ve nihayet ecel rüzgârının hafifçe esmesiyle sonbahar da sararmış bir yaprak misali, dünya ağacından kopup mezar denilen ilahi divanın kapısından yüzü kara veya yüzü ak olarak anasız, babasız, eşsiz, evlatsız, makamsız, mevkisiz, elbisesiz olarak girmekten başka çaresi olmayan bir zavallı insan. Şairin dediği gibi: Güvenme güzelliğe bir sivilce alır gider, güvenme zenginliğe bir kıvılcım alır gider. Hayat ne kadar gerçekse ölümde o kadar gerçektir. Fakat insanların hayatlarına bakıyorsun sanki dilleriyle söyledikleri halde yaşamlarında ‘hayat gerçek, ama ölüm yalan’ görüntüsünü veriyorlar. Unutmayalım ki, her uyuyan kimsenin bir vakit uyanacağı, her yaşayanın bir gün öleceği, her ölenin bir zaman gelip dirileceği ve her dirilen kimsenin de Allah (c.c.) tarafından sorguya çekileceği mutlaktır.

Her gece bir ölüm, her sabah bir diriliştir. Gece olur insan uyur. Zaten uyku ölümün kardeşi ve ölmenin provası değimlidir? Hatta yirmi dört saatlik hayatımız içinde “ Gündüz yaşar, gece ölür, sabah DİRİLMEZMİYİZ? Veya tohumun toprağa atılışı gibi bir ölüm, günler sonra tekrar topraktan çıkışı bir diriliş değimlidir? Elbette diriliştir. Öyleyse insanda bir tohum gibidir. Yaşarken bir gün toprağın altına düştüğünü görürüz. İnsanın düştüğü yer onun kabridir. Ama o tohum gibi öldüğünden bir gün düştüğü yerden kalkacaktır. Zaten kıyamet, kıyam günü kalkış günü yani diriliş günü. İşte bu gün insanlar Rab olan Allah (c.c.) ile duruşacaklar. Tıpkı ( benzetişte hata olmasın bu hâkim dünya hâkimlerine benzemez. Hâşâ adam kayırmaz, hâşâ sümme hâşâ rüşvet almaz. sanık ile hâkimin karşılıklı duruşmaları gibi, işte o andan itibaren insan yaşadığı hayatın hesabını verecektir.

Bakınız Sahabi ölümü böyle özlüyordu ki. Enes b.Nadr, Uhud savaşında Cennetin kokusunu Uhudun arkasından duyar gibi oluyorum diyordu. Hani insan acıktığı zaman ekmeğin kokusunu bilmem ne kadar uzaktan duyar. Sahabe de cennete öyle acıkıyordu ki, daha dünyada iken kokuları geliyordu cennetin. Hz.Fatıma, Resulullah (s.a.v.)’ın kendisinden sonra hayatta kalan tek evladı, kızı büyük mücahide. Yirmi beş yaşında ömrünün baharında hayata veda etmişti. Resulullah (s.a.v.) son günlerini yaşıyor, ölüm döşeğinde. Çağırıyor kızını yanına: “ Eğil bakalım kızım ” diyordu. Babası bir şey söylü-yor ağlıyor, az sonra bir şey daha söylüyor. Buna da çok seviniyor. Manzarayı sahabeler uzaktan seyrediyorlardı. Fakat buna bir mana verememişlerdi. Bir zaman sonra soruluyor.” Ey Vahiy evinin kızı! Ya Fatıma, o gün Resulullah (s.a.v.) seni çağırmıştı ya, bir şey söylemişti ağlamıştın, ardından bir şey daha söylemiş buna da sevinmiş gülmüştün. Biz merak ettik. Seni ağlatan ve güldüren şey ne idi? ” Hz.Fatıma der ki: “ O gün babam bana ilk önce dedi ki: ‘ Kızım herhalde bu hastalık beni götürür.’ Ben buna üzüldüm ve ağladım. Ardından ikinci kez; ‘ Kızım, ehli beytimden bana ilk kavuşacak olan sensin ’ buyurdu, ben de buna çok sevindim ve güldüm.” Cenneti öyle özlemiş ki. Eğer bir insan yılları yirmi beş yıla sığdırmışsa, Allah (c.c.)’ın razı olacağı hayatı, yirmi beş yıla doldurmuşsa, 70.80.90 yıl yaşamında bir şeyler yoksa o yirmi beş yıllık ömür içinde ne yok ki? Allah (c.c.)’ın rızasıyla dopdolu bir hayat…     

İnsan kabre konulduğu zaman onun yanına gelecek olan yalnız amelidir. Buhari’ de Hz.Peygamberimiz (s.a.v.) “ Ölüye üç şey tabi olur. Malı, ailesi ve ahvali bunlardan mal ve ailesi mezarın başından geri döner kendisiyle kalacak olan yalnız amelidir.”    buyurmuştur. Öyleyse insanoğlu dünyada iken mal ve mülkünü değil karanlık, kimsesiz, ışıksız, havasız kabir arkadaşı olan ameli düşünmelidir.

İnsan ahiretini dünyada kazandığı gibi dünyasını da ahirete olan imanı sayesinde ve ölçüsünde düzeltir ve mamur eder. Yolcu için bir istasyon ne ise, insan içinde dünya odur. Sen ne kadar dünyaya sarılırsan da bir gün gelip dünya senide yutacak. Dünyada ettiklerinle beraber seni mezar çukuruna itecek. Fakat bununla da bitmeyecek, yaptıklarının hesabını vermek için sana başka bir cihan açılacaktır.

Dünyada, doğum ve ölüm arasında belirli ve sınırlı bir zamandan ibaret olan insan hayatı; çocukluk, gençlik, yetişkinlik ve yaşlılık dönemlerini kapsar. Bu haliyle insan; doğan, yükselen ve batan bir güneş gibidir. İnsan ömrü, ilahi bir takdir ile belirlenmiştir, ne azalır ne de çoğalır, Yüce Yaratıcının belirlediği kadar devam eder. “ Allah’ın izni olmadıkça kimseye ölüm yoktur. Ölüm vadesi yazılmış şaşmaz bir yazıdır…”(Ali İmran 3/145)  ve “ Allah ecel geldiği zaman hiçbir canı ertelemez.” (Munafikun 63/11)  Hükümleri ilahi bir yasadır ve asla değişmez. Bu itibarla insanın, hangi dönemlerde olursa olsunlar, vakitlerinin kıymetini bilmeleri gerekir. Çünkü zaman çok hızlı geçer ve asla geri gelmez. Peygamberimiz (s.a.v.) “ İki nimet vardır ki insanlardan çoğu bu konuda aldanmıştır. Sağlık ve boş zaman” (Tirmizi, Zühd 1V.550) anlamındaki sözü, vaktin kıymetini ne güzel ifade etmektedir.(Aile ve gençlik 11-112)

"De ki sizin kendisinden kaçıp durduğunuz ölüm, muhakkak sizi bulacaktır. Sonra görünmeyeni bilen Allah’a döndürüleceksiniz. O size (bütün) yaptıklarınızı haber verecektir." (Cuma 62/8) (Ayetler Kur’an-ı Kerim ve satır arası Kelime Meali’nden alınmıştır.)

Cenab-ı Allah sevinçle dirilip, kolayca sıratı geçerek ve sorulanlara kolay cevap verenlerden eylesin cümlemizi. Görüşünceye dek hoşça kalın, dostça kalın… 

Yusuf ÇAKICI – Yalıhüyük / KONYA

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
emoji-5
Emoji
Yollar nereye çıkar, bilir misiniz dostlar 2

Bültenimize abone olun, yeni haberleri bildirelim.

Yalıhüyük hakkındaki yeni haberlerden haberdar olmak için ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlatın.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Yalıhüyük.com ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!