Mevla’yı seven Leyla’yı sever-3-

Rahman olan, Rahim olan, Hadi olan, Bedi olan, Reşid olan, Yüce Allah (c.c.)’ın isimleriyle sevgi ile başlayalım üçüncü bölüme…

 

 

Eğer Hz. Muhammed (s.a.v) “âlemlere rahmet” ise ki; hiç şüphe yok Rahmettir, merhamettir, şefkattir. O zaman O’nun takipçisi olan biz müslümanlar da aynı şekilde bu fani dünyada, merhametli, şefkatli, sevgili, saygılı olmaya gayret etmeliyiz. Yunus’un diliyle Yaratılanı severiz yaratandan ötürü derken Hz. Mevlana’nın Rabbisine bağlılığı anlatılan bu kıssada ne kadar da manidardır. Selçuklu sultanlarından biri Hz. Mevlâna’yı ziyarete gelir. Bu ziyaretini gerçekleştirdiğinde ona, saltanatları arasında ne gibi bir farkın olduğunu sorar. Hz. Mevlâna söz konusu soruya şu cevabı verir: Senin saltanatın gözlerin açık olduğu müddetçe vardır. Oysa benim saltanatım ise, gözlerimi kapadığımda başlar. İşte sevgi, işte merhamet, işte şefkat böyle olmalı…
  Dostlar tabi sevgi, hep sevinç ve lezzet değildir. Sevgi bazen hüzündür, gözyaşıdır ve hasrettir. Daha derin, daha içten bir sevgidir. Hasret ve sevgiden meydana gelen sevgi iz bırakır, unutulmaz. O sevgi imanla beraber devam eder. Nice saygı duyduklarımız, sevdiklerimiz vefat etmiş, fani dünyadan baki olan ahiret hayatına yani ebediyete intikal etmiştir. Ama sevgileri hâlâ gönüllerimizdedir. (Bu arada fani hayattan bakı hayata Allah (c.c.)’a, Peygamber (s.a.v.)’e, Kur’an’a, Sünnete, müslümanlara hizmet ederek göçenleri Rabbim bizlerle birlikte rahmet eylesin, cennetle mükâfatlandırsın.) Gerisi angarya…
  Asrısaadetteki sevgiye bi bakalım: Utbe bin Amir Hz.lerine Hz. Allah (c.c.)’ın razı olduğu gerçek kul nasıl olur diye sorduklarında, buyurdu ki: Kulun içi dışına, sözü özüne uyduğu zaman, Hz. Allah (c.c.) meleklere şöyle hitap eder: İşte benim gerçek kulum bunlardır buyurur. Lokman (a.s.) oğluna şöyle der: Oğlum, dünya derin bir deryadır. Çoğu kimseler bu deryada boğulmuştur. Bu deryada boğulmadan kurtulmak için senin gemin iman, yatağın takva, yelkenin Allah (c.c.)’a tevekkül olsun ki batmadan kurtulasın.
  İşte Rabbisi için, Peygamberi için fani dünyayı bir hiçe sayarak Allah ve Resulüne bağlılığı gösteren bir sevgi… Kısacası sevginin olmadığı bir kalpte, bir ailede ve bir toplumda huzur aramak boşunadır. Orada ki bal zehirdir zehir. Susuz kalmış bir köpeğe su veren, kötü bir kadını affeden Hz. Allah (c.c.) ‘O’ (c.c.)’a ‘O’(c.c.)’nun Peygamber (s.a.v.)’ine yöneldiysen, alay etmediysen ‘O’ (c.c.) seni yolda bırakmaz. Çünkü kişi sevdiği ile beraberdir. Rabia-tül Adeviyye bir gün namazda iken evine hırsız giren Rabia: namazını bitirinceye kadar hırsızın bir şey bulamayıp eli boş döndüğünü anlayınca seslendi:  “Ey muhtaç adam, bari ibrikteki sudan abdest alıp iki rekat namaz kıl da, emeğin büsbütün boşuna gitmesin…” Hırsız şaşırmış, korkuyla karışık bir ruh haline kapılmıştı: Hemen abdest alıp orada namaza durdu: Rabia bundan sonra ellerini kaldırıp dua etti: Ya Rab, bu muhtaç, benim evimde alacak bir şey bulamadı, onu senin kapına gönderdim. Sen elbette benim gibi değilsin. Onu boş çevirmezsin… Namazı bitiren hırsızın, tevbe, istiğfar etmeye başladığını duyunca; bu defa da şöyle yalvardı: Ya Rab; bu adam kapında birkaç dakika bekledi hemen kabul ettin, ama bu aciz, bütün ömür boyu kapındayım, hâlâ böyle kabul edilemedim… Kulağına gelen ses şöyleydi: Üzülme, onu senin hürmetine kabul ettik…
İşte gerçek gönül erenlerini ‘O’(c.c.), sevdiklerine kavuşturur. Dolayısıyla bir müslüman kendisinde sevgi taşıyorsa o sevgi kendisini sevimli kılar. İnsan, ruhun gıdası olan sevgi taşıdığı duygularla anlam kazandığından dolayı güzelleşir ve bu haliyle insan, hem bu dünyada hem de baki hayatta sevilir ve saygıdeğer olur. Çünkü varlıklar sevildikçe anlamlıdır. O zaman göz, sevgi ve güzellik gözlüğüyle hayata bakacak, kulak sevgiyle sesleri işitecek ve sevgi melodisini hissedip ve terennümünü idrak edecektir. Sevginin hâkim olduğu vicdan, beden ülkesi, kendisine dokunan bütün olaylardan sevgiyi öz olarak çıkaracaktır.  Zıddı ise; içinde sevgi taşımayan bütün davranışlar, hem taşıyanı, hem de taşınanı rahatsız edecektir. Hani Merhum Akif’in  “İmandır o cevher ki ilahi ne büyüktür, İmansız paslı yürek sinede yüktür.” Buyurduğu gibi yükten başka bir şeye yaramaz… Atarsan kendinde atılırsın… Satarsan kendinde satılmış olursun…
  Unutmayalım ki; insan taşıdığı ve yaşadığı duygularla değer kazanmaktadır. Bu geçici dünya hayatında sevme duygusu insana verilmiş en güzel ve en anlamlı duygudur. Bu duyguyu, en mükemmel şekliyle yaşayabilen de hiç şüphesiz, insanoğludur.    Ne acı ki bu üstün ve yüce sanatı, herkes güzel icra edemiyor haaaa. Nef’inin dediği gibi; Eğitimcinin gayesi insanları Allah (c.c.)’a, Allah (c.c.)’ıda insanlara sevdirmesidir. Tabi bunu yaparken kendiside Allah (c.c.)’ı sevmelidir çünkü sevmeyen sevdirtemez. 
  Böyle olunca dünyada sevgisizler, saygısızlar, yüzsüzler, arsızlar, makam mevki rütbe şan, şöhret için birkaç yüzü olanlar yüzünden maalesef her geçen gün dünya neşesini, sevincini, güvenini, edebini kaybetmekte olup, “Edep Ya Hu” denecek kadar hal aldı. Ne acı ki, sevgiler Allah (c.c.)’ın, Hz. Peygamber (s.a.v.)’in rızasından çıkmış; makamlar, mevkiler, koltuklar, neme lazımcıklar, bana dokunmayan yılan bin yaşasın zihniyetler revaçtadır. Öyle ki; ak kor olduk. Nemrudî alevlere soktular başlarımızı, birileri yani bu dünyada güçlü olanlar hep vurdular durmadan dinlenmeden, kolumuz kanadımızın, yanı sıra gönlümüzün de kırılırcasına… Ağlattılar ağladıkça öyle bir ağlayış ki, kurumuş gözyaşlarımızın gelmesini bekler gibi… Heyhat! Yenildik, yorulduk, yığılıp kaldık çıkmaz sokaklarda. Ama bütün bu sorularımızın cevabını yarın mahşerde sorulu cevaplı alacağız inşallah… Çünkü sevgisiz insanlar, insanların hayallerini bile hayal diye kırdılar.
  Rahmeti bütün canlıları kuşatan Hz. Allah (c.c.)  “Sınırsız rahmet sahibi, İmana erişip dürüst ve erdemli davranışlar ortaya koyanları sevgiyle kuşatacaktır.” (Meryem,19/96) Demek ki, sevgi oldumu Rabbimin kontrolündedir. Yoksa hayattı bocalayarak ömür geçirecektir. Aynen Mecnun ve Leyla’nın sevgisi gibi: Hani bir gün Mecnun Leyla’nın iline gitmek istediğinden, aklı başında olduğu müddetçe, devesini o tarafa doğru sürüyor. Fakat Leyla’nın hayaline dalınca, kendisini ve devesini unutur. O sırada deve, köydeki yavrusunu hatırlayıp gerisin geri gitmeye başlar. Köye ulaştığı zaman Mecnun da kendisine gelir. İki günlük yolu geri gitmişlerdi. Böylece üç ay yolda sonunda bu deve benim başımın belası diyerek ondan inip yaya olarak Leyla’sına kavuşmak için şöyle der: Benim devemin arzusu geride, benimki ise ileride ben ve onun yönü ayrılmıştır. Derken Hz. Şems’i, konuşup nasihat etmesi için bir meclise davet edilir. Şems Hz.leri meclise girer girmez, kapı eşiğine boş olan yere oturur. Kendisini başköşeye davet edenlere de şu cevabı vermiş: Adam adamsa oturduğu her yer köşe olur ona! Adam adam değilse, köşe bile eşik olur ona! Bu fani dünyaya gelişimiz tertemiz olduğu gibi, Rabbimize dönüşümüzde günahsız ve tertemiz imanlı, irfanlı olsun. Görüşünceye dek eviniz gül, gönlünüz gülşen olsun. Hoşça kalın dostça kalalım…

 

                   Yusuf ÇAKICI
               Yalıhüyük / KONYA

 

 

 

0
mutlu
Mutlu
0
_zg_n
Üzgün
0
sinirli
Sinirli
0
_a_rm_
Şaşırmış
0
emoji-5
Emoji
Mevla’yı seven Leyla’yı sever-3-

Bültenimize abone olun, yeni haberleri bildirelim.

Yalıhüyük hakkındaki yeni haberlerden haberdar olmak için ücretsiz e-posta aboneliğini hemen başlatın.

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Giriş Yap

Yalıhüyük.com ayrıcalıklarından yararlanmak için hemen giriş yapın veya hesap oluşturun, üstelik tamamen ücretsiz!