İnsan olarak yaratılış gayemizin ne olduğunu Allah (cc)K.Kerimde bize bildirmiştir. “ Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. Ben onlardan rızık istemiyorum, beni beslemelerini de istemiyorum. Şüphesiz rızık veren, güç ve kuvvet sahibi olan ancak Allah’tır.”(zariyat,56.57.58)
Peki, kullar olarak bu yaratılış gayemiz doğrultusunda ne kadar yaşayabiliyoruz?
Objektif olarak düşündüğümüz zaman bu soruya gönül huzuru içerisinde evet ben gücüm nispetinde yaratılış gayem doğrultusunda yaşıyorum diyebiliyor muyuz?
Maalesef bu soruya müspet cevap verenlerin sayısı çok azdır.
Allah(cc)ı ancak darda ve zorda kaldığımız zamanlarda hatırlamaktayız. Hâlbuki Allah(cc),yalnızca sıkıştığımız zamanlarda müracaat edeceğimiz, yüce bir makam değildir. Yukarıdaki ayette de belirtildiği gibi biz Rabbimize devamlı muhtacız.
Bolluk anımızda da, darlık anımızda da, Rabbimize karşı kulluğumuzu unutmamak mecburiyetindeyiz.
Yüce Rabbimiz, bu konuda bizi şöyle uyarıyor. “ O halde siz beni hatırlayın ki, ben de sizi hatırlayayım. Bana şükredin, sakın nankörlük etmeyin.(Enfal,152)
Allah’ı hatırlamak, mükellef olduğumuz andan itibaren başlar, ölünceye kadar devam eder.
Günümüzün müslümanları olarak bizlerin, kulluk vazifelerimizi tam olarak yapıp yapmadığımız konusunu, öğrenmek için fazla bir araştırma yapmamıza gerek yok. Sahip olduğumuz nimetlere karşı gereği kadar şükredemediğimiz çok açık. Bizim dedelerimize göre nimetlerimiz, kat be kat artmış olmasına rağmen, onların şükürlerinden çok gerilerdeyiz. Yani onlar kadar bile şükretmiyoruz. Aklı başında bir mü’min için, nimetler oranında, şükrün de artması gerekmez mi?
İşte kulluk vazifelerimizi gereği kadar yapmadığımız ve bunun da farkında bile olmadığımız için, rabbimiz, zaman zaman değişik afetlerle bizlere uyarılarda bulunuyor, ama gaflette zirveye çıkan bazı kimseler bu uyarıların biye farkına varamıyor.
Mesela, yağmurlar birazcık azalıverse, hemen din adamlarına gidip dua edelim deniliyor. Ancak kimse kendisinin bir muhasebesini yapıp, eksik ve hatalarını giderme konusunda gayret sarf etmiyor. Edenlerin de sayısı maalesef çok az.
Bir yandan dua ediyoruz, öte yandan haramlar işlenmeye devam ediliyor. Kazancımızın zekâtı ve tarlalardan kaldırdıklarımızın öşürü konusunda gerekli hassasiyeti göstermiyoruz. Evlatlarımızı yetiştirirken, imani hassasiyetimiz yeterli değil. İş hayatımızda, aile hayatımızda, kısaca sosyal hayatta, inancımız olması gerektiği kadar etkili olamıyor. Alkol bağımlılık yaşları aşağıya düşmüş, Müslümanlar birbirlerini gıybette, hasette, hoşgörüsüzlükte zirveye çıkmışlar. Özellikle sabah namazları camiler bomboş, sanki sadece imamlara farzmış gibi.
Tüm bu olumsuzluklara rağmen Allah(cc),içimizdeki sabiler, güzel insanlar, hayvanat ve nebatat hürmetine, bizlere rahmetiyle muamele ediyor ve bol rızıklar veriyor.
Akıllı mü’min Rabbimizin bu uyarılarından ders alan kimsedir.
Netice olarak, miras yolu ile de olsa sahip olduğumuz imanımızın kıymetini iyi bilip, henüz vakit varken nefsimizin muhasebesini yapıp, Alkolden, faizden, zinadan, kısaca haramlardan vebadan kaçarcasına kaçmalı, Allahın emirlerini gücümüz nispetinde yapmalıyız.
Aksi takdirde, unutmayalım ki, bu dünyada Allah’ın(cc)Rahman sıfatının tecellisi olarak, hiçbir ayırım yapmaksızın az veya çok Rabbimiz rızkımızı veriyor ama
unutmayalım ki, ebedi olan Ahiret hayatıdır ve Allah’ın Rahim sıfatı, ebedi âlemde yalnızca gerçek mü’minlere tecelli edecektir.
Ve burada yaptıklarımızın orada hesabını vereceğiz. Hesabını veremeyeceğimiz iş ve davranışlardan kaçınan kimse akıllı kimsedir. Dünya ve Ahiretini birlikte götüren mü’min, Allah (cc)Ve Peygamberimizin uyarılarına kulak veren kişidir.
Rabbim, bizlere hiç ölmeyecekmişiz gibi dünya, yarın ölecekmiş gibi Ahiret için çalışmayı nasip etsin.(Âmin)
Selam ve dua ile.21.03.2013
Mustafa Öztürk
Müftü