Rahman olan Rahim olan, Mütekebbir olan, Âlim olan, Kabıt olan, Basit olan, Hafıd olan, Rafi olan Rabbimin isimleriyle başlamak istiyorum.
Kameri aylardan Rebiül Evvel ayının 12.gecesi Efendimiz (s.a.v.)’in dünyayı şereflendirdiği geceydi ki; gelişiyle cahiliye karanlığına gömülmüş insanları islam güneşiyle aydınlatan, putlara tapan, güçlüleri zayıflarıyla yok eden, kan döküp haram yiyen, kötülükten ve zulümden çekinmeyen, kız çocuklarını utanç vesilesi sayıp diri diri toprağa gömen, ırk, renk, soy ve zenginliği üstünlük ölçüsü kabul eden cahiliye toplumunu örnek bir toplama dönüştüren eşsiz insan “Muhammedun beşerun la kelbeşer Bel hüve kel yakuti beynel hacer.” Efendimiz (s.a.v.) bir insandır ancak o, diğer insanlar gibi değildir. Taşların arasında yakut ne ise o da insanlar arasında öyledir. Vasfına sahip ahlaki güzellikleri tamamlamak için gönderilen Efendimiz (s.a.v)’in Kutlu ve Mutlu Mevlid Kandiliyle Şerefyap olduğumuz bu anlamlı gecenin; nefsimize, neslimize, ülkemize ve tüm islam âlemine “Saadet Asrının” huzur ve maneviyatına nail olmamıza katkı sağlamasına, ‘O'(s.a.v)’nun sevgi ve muhabbeti gönlümüzden, gözümüzden, yuvalarımızdan eksik olmamasını temenni eder canı gönülden geçmiş kandilizini tebrik ve tebşir ederim.
Malumunuz olduğu üzere kandiller bizlerin hayatımızdaki yaşamımız için örnek olmalı, bir kandil gelecek olan diğer kandile kadar hayatımızda daha etkili ve yetkili olmalı, nefsimizi, neslimizi, evimizi, caddemizi, sokağımızı birer yakılan kandiller gibi aydınlatmalıdır ki Efendimiz (s.a.v.)’in gerçek manada ümmeti olduğumuzu ispatlamış olalım. Aksi halde kırılmış tesbih taneleri gibi her birimiz bir tarafa dağılırız ne acıki etrafımıza baktığımızda maalesef dağılmaktayız da… Topraktan yaratılan insanın bedensel yapısı, dünyanın bir parçasıdır. Bu nedenle insan dünyadan kopamaz ve dünyaya bağımlı kalır. Dünya ile ilgilenmesi doğal ve bedenin ihtiyacını karşılayabilmek için çalışma zorundadır. Ancak. Her şeyin hayırlı olanı, orta olanı ilkesini de unutmamalıdır. Hele hele ahireti unutturan dünya sevgisi ve ibadetlere engel olan dünya işlerinden oldukça uzakdurmalı ve kaçınmalıdır. Bir gerçeği unutmayalım! İnsanın varlığı bir bitki gibi yalnız dünya hayatı ile sınırlı değildir haaaa. Kan pıhtısı ile başlayan bedeni yer altında çürüyüp toprak olurken, insanın özü ve gerçek kişiliği olan ruh’u berzah denilen aleminde varlığını ve yeni yaşamını devam ettirecektir. Dünyada kalacağımız kadar dünya’ya, ahirette kalacağımız kadar da ahirete çalışmamız lazımdır. Nasıl ki; gerçek savaş olmadan önce savaşa hazırlık için askerler savaş tatbikatı yaparlar. Yangın çıkmadan önce itfayeciler yangın söndürme tatbikatı yaparlar. Deprem tatbikatı yaparlar. Akıllı insanın da ölüm gelmeden önce ölümün, mezara girmeden önce mezar tatbikatı yapması gerekir. Mezarda tek başımıza yalnız kalacağımız için akşam üzeri güneş batarken yalnızca daha dün bizim gibi dünyada olupda çoluk, çocuk ve iş güç sahibi olanlar, makamların, mevkilerin peşlerinde koşanlar, amir, memur olanlar, mal, mülk edinenler, çalışıp didişenler, zaman zaman tartışıp kavga döğüş yapanlar ve en sonunda yakasız, cepsiz bir bez parçası olan kefenle mezera gömülen kabirlere bir mezarlığa gidelim ve oradakileri yerine kendimizi koyalım. Dün onlar bizim gibi idiler ve yarın biz onlar gibi olacağız. Kıymetli kardeşlerim günlük yaşamımızı islama göre düzenlemeliyiz. Hz. Mevlana’nın buyurduğu gibi “Ya olduğun gibi görün veya göründüğün gibi ol” olmamız lazım. Çünkü bizim yolumuz Hz. Muhammed (s.a.v.)’in yolu olmalı… Hz. Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali’ (r.a)’humaların yolu olmalı… Yolumuz; Tabi’inin, müctehidlerin, İmamı Azamların, İmamı Şafileri, Evliyaların ki; yaşamları boyunca aleme, binlerce sene insanlık dersi vermiş olan Mevlanalar, Yunus Emreler, Şah-ı Nakşibendiler, Seyyid Abdülkadir Geylaniler, Hacı Bayram Veliler ve daha nice aşıkların yolu olmalı… Çünkü buların hepsi bizler için birer manevî hayat bulutu, ümit kaynağı, insanlık üstadı, terbiye rehberi, kainatın yüz akları, Allah (c.c.) dostları ve manevi sultanlarının yolu olmalı… Rabbim bizleri kendisine kul, Habibine ümmet olmak için layık ameller işlemeyi nasip eylesin. Derken Cengiz Numanoğlunun “Ya Kur’an Ya Hüsran Üçüncüsü Yok” adlı şiiri ne kadar derin manalar içeriyor.
“…Dünyanın serveti, şehveti sahte;
Bir kefen kadardır, vefâsı ahde.
Boğma vicdânını, meyde, kadehte,
Sanma ki; önünde, seçenekler çok;
Ya AHLÂK, ya HELÂK, üçüncüsü yok..
Sen, şerefli doğdun, şerefli yaşa,
O bencil nefsini, vur taştan taşa;
Yoksa çıkamazsın, şeytanla başa.
Sanma ki; önünde, seçenekler çok;
Ya CENNET, ya CİNNET, üçüncüsü yok..
İnsanlık yanıyor, ateş bacada,
Fitneler kaynıyor, bin bir locada,
Umut kuyrukları, ‘cinci’ hocada;
Sanma ki; önünde, seçenekler çok;
Ya İZZET, ya ZİLLET, üçüncüsü yok…” Eviniz gül, gönlünüz gülşen olsun görüşünceye dek hoşça kalın dostça kalalım…
Yusuf ÇAKICI
Yalıhüyük /KONYA