Rahman olan, Rahim olan, sabur olan, Nafi olan, Cami olan, Mani olan, Yüce Allah’ın "Kutlu İnsanın kutlu Doğumu" ile ilgili üçüncü bölüme başlayalım inşallah…
Allah (cc) ’ın elçisine her zaman olduğu gibi, bu asırda ve günümüzde daha çok ihtiyacı-mızın olduğunun bilincindeyiz galiba…Dilimize, kalbimize, evlerimize, sokağımıza, belde-mize, memleketimize Muhammedi bir atmosfere, Muhammedi bir havaya olan ihtiyacımızı Şair arif Nihat Asya’da kendi döneminde bu ihtiyacı derinden hissetmiş olmalı ki o ihtiyacı bu güne şöyle çağırıyor: Konsun yine pervazlara güvercinler Hû hû’lara karışsın âminler. Mübarek akşamdır; Gelin ey Fâtihalar, Yâsinler! Vicdanlar, sakat çıkmadan, Yâ Muhammed, yarına; İyiliklerle gel, güzelliklerle gel, Âdemoğullarına! Gel, ey Muhammed, bahardır. Dudaklar ardında saklı Âminlerimiz vardır… Hacdan döner gibi gel; Mirâc’ dan iner gibi gel; Bekliyoruz yıllardır! diyerek.
Malumunuz olduğu üzere mümin olmanın özelliklerinden birincisi hiç şüphesiz, Allah (cc)'a ve Resûlü (sav)’ne bağlanmak ve îman etmektir. Yüce Allah (cc):
"De ki ey Peygamber : Eğer Allah’ı seviyorsanız, bana tabi olun ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı affetsin. Zira Allah çok affedicidir, rahmet kaynağıdır." (Al-i İmran 3/31 Kur’an Mesaji Muhammed Esed c.1 s.94)
buyurarak nasıl ki bedenin gıdaya ihtiyacı varsa, ruhun, kalbin, gözün, kulağın, elin, ayağın haramlardan kötülüklerden korunma gıdasına da ihtiyacı vardır. Eğer bedenin ihtiyacı olan gıdayı almazsa hastalanıp sürüm sürüm sürünerek öleceği gibi, ruhun, kalbin sair uzuvlarında gıdası olan kötülüklerden korunmazsa hem dünyası ve hem de ahireti kara taşlar gibi kararır. Dolayısıyla ikinci planda Hz. Peygamber (sav)'e iman etmekte farzdır. Nasıl ki : İman etmek İslam'ın emirlerinden birisiyse, öyleyse O’na uymak da imanın şartlarındandır. Bundan dolayı her Müslüman erkek ve kadın, hür ve köle, küçük ve büyük, genç ve yaşlı, sağlıklı – sağlıksız,
"Deli-Uyuyan" hariç her kes O'nun Allah (cc) tarafından gönderilmiş bir elçi olduğuna şaha-det etmesi, O'nun Rabbinden getirdiği her şeyi tasdik etmesi ve O'ndan gelen bütün sözleri ve fiilleri kabul ederek, O'nu yaşamı boyunca kendisine örnek alması gerekir. Örneğin ilacı çok olan bir Eczaneden ilaçların içerisinden rast gele alır kullanırsan sana zararı olur, fakat bir dok-tor tavsiyesi ile olursa o ilacın sana faydası olur. Hz.Peygamber (sav)’den başkalarına bel bağlanır – güvenilirse alabora olan gemi gibi batar bununla da kalmaz kendisinin yanı sıra gemide-kileri de batırır. Kısacası her insan yaratılışı gereği önce kendi nefsinin arzularına uyar ve sever sonra diğer sevdiklerini sıraya alır. Ancak bu sıralamadan, hiç şüphesiz biri müstesna olmalıdır ki O’da Allah (cc) ’ın Resulü Hz.Muhammed Mustafa (sav) olmalıdır!
Zira sevgili Peygamberimiz (sav), Sahihi Buhari de Enes b. Malik (ra)' ın rivayet ettiği bir hadisi şeriflerinde şöyle rivayet edilmiştir. " Sizden birinize ben, annesinden, babasından, çocuklarından ve bütün insanlardan daha sevimli olmadığım müddetçe tam iman (kamil iman) etmiş olamaz." buyurmuşlardır.
Rabbimizin ve O’nun Resulünün rızasını kazanmak amacıyla ibret alınacak bir hikaye şöyle anlatılır : Kays bilinen adıyla Mecnun, Leylanın aşkından kendisinden geçip yarı meczup bir halde çölde giderken, namaz kılmakta olan bir dervişin önünden geçer. Derviş hemen nama-zını selamlayıp, Mecnuna Namaz kılan birinin önünden geçilmez, bunu bilmiyor musun? diye çıkışır. Mecnun cevap verir Ben Leyla'nın aşkından öyle bir hale geldim ki, senin burada namaz kıldığını görmedim bile, sen nasıl bir aşkla Rabbine bağlanmış ve onun rızası için namaz kılı-yorsun da benim senin önünden geçtiğimi görüyorsun? der. Oysa bakın saadet asrının erleri bizzat hayatlarında tatbik etmişlerdir o bağlılığı ve sevgiyi. Bu sevgi bir insanda gerçek-leşmezse, o insan gerçek mümin olamaz. Nitekim, Abdullah b. Hişam, Hz. Ömer (ra)'ın bir gün Peygamber (sav)'e şöyle dediğini rivayet etmiştir: Ey Allah'ın Rasulü! Sen bana, nefsim hariç her şeyden daha fazla sevimlisin, Hz. Peygamber (sav) ise, O'na "Hayır ey Ömer! Nefsim elinde olan Allah'a yemin olsun ki; sen, beni nefsinden de daha fazla sevmedikçe gerçek iman etmiş olamazsın" demiştir. Hz. Ömer (ra) de O'na; Vallahi şimdi sen, bana nefsimden de daha fazla sevimlisin" dediğinde, Hz. Peygamber (sav) Şimdi imanının kemâle ermiştir ey Ömer! buyurarak.
Bakınız rivayete edildiğine göre ölen bir kişiyi dünya kapısının kapanmasıyla kabire bırakılınca Münker ve Nekir melekleri sorguya gelip kimin ümmeti olduğunu soracak ölü ben Muhammed (sav)’in ümmetiyim dediğinde Melekler siz Muhammed ümmetine hiç benzemi-yorsunuz. Deyip ölüyü zorlu bir kabir hayatına ve azabına duçar edeceklerdir. (((Ya Rabbi! Yaşarken kalbimizi, ölürken kabrimizi, Kur’an’ın nuruyla nurlandır. Bizleri Kur’an ve Hz. Peygamber (sav)’in şefaatine mahzar kıl. AMİN ))) sorguya çekilecektir. Bu melekleri ikna etmek insanları ikna etmeye benzemez HAAAA!..
Benim sünnetimi yaşatan beni yaşatmıştır, beni yaşatan beni sevmiştir, beni seven Cennet'te bana komşu olacaktır. Buyurmuştur. Hz Muhammed Mustafa (sav)…
Bu yaşantıyı, sevgiyi, bağlılığı, saadet asrı erlerinin hayatlarında, nasıl Allah (cc) ve Peygamber (sav)’in yoluna canları pahasına bağlandıklarının hazzını ruhunda yaşayanların hayatlarına baktığımızda gıpta edilecek durumları görmekteyiz. Onlar Peygamber (sav) Efendimizi seviyorlardı. Beni kendi canınızdan daha çok sevmedikçe iman etmiş olmazsınız hadîsi şerîfine bağlılıklarını, Allah (cc)'ın Nebî'sinin ayaklarının altına canlarını sererek ispat ediyorlardı. Rasûlullah (sav) Efendimizden aldıkları güzel ahlâkla asrı saâdeti yaşıyorlardı.
Öyle ki onların bu ahlâkları, meleklerin dillerinde gıptayla terennüm edilip.İnsanlık tarihine, isimleri altın harflerle yazılan ve melekût âleminde isimleri dilden dile dolaşan bu güzide insanların, Hz. Peygamberimiz (sav)’e bağlılıklarındandı.
O saadet asrı dostlarının yanı sıra; bizim için kardeşlerim müjdesi ile bizleri kardeş olarak kabul eden Hz. Peygamber (sav) Efendimize bağlılıklarını sevgilerini – saygılarını bakınız nasıl dile getiriyorlar: Sultan Mahmud Gaznevi … (Devamı haftaya)
Her gününüz Muhammedi olsun Selam ve Duâdan sonra. Görüşünceye dek hoşça kalın dostça kalın…
Yusuf ÇAKICI – Yalıhüyük/KONYA