Rahman olan, Rahim olan, Melik olan, Kuddus olan Selam olan, Mümin olan, Müheymin olan, Aziz olan, Cebbar olan Yüce Allah’ın isimleriyle başlayalım inşallah…
Bu hayat bir emanet, zamanı geldiğinde hayıtı verene hayatımızı istesekte istemesekte günahlarımızla sevaplarımızla geri iade etmek şartıyla verilecektir.
Konyamız'ın manevi zatlarından Hz.Mevlana (ra) şöyle buyurmaktadır: “Neyi arıyorsan osun sen. Parça bütünden koptu mu işe yaramaz. Bedenden bir uzuv kesilirse, o uzuv işe yaramaz. Tekrar aslına iade edilmezse ölü kalır. Hak’tan nasıl ayrı kalabilirsin? Sen oraya aitsin. Dolayısıyla insanoğlu da Rabbinden gelip, sevapları ve günahları ile birlikte Rabbisine dönecektir. Ne acı ki bizler Rabbimize kul ve Hz.Peygamber (sav)’e ümmet olma bilincini kaybetmek üzereyiz. Rabbimizi seviyor diyoruz amma, emirlerine ne kadar tabi, nehiylerin-den ne kadar kaçınmaktayız? Halbuki cennet bedava, cehennem parayla. Nasıl derseniz buyu-run parasız cennete bakalım: Namaz kılmak, Kur’an okumak ve Kabeyi tavaf için aldığımız Abdest’te ne kadar ödeme yapmaktayız? Günde beş vakit kıldığımız Namaza ne kadar ödeme yapmaktayız? Şahadete, Namuslu ve şerefli yaşamaya, edebe ve terbiyeli olmaya, günahlardan korunmak için, ne kadar para ödemekteyiz DÜŞÜNDÜNÜZ MÜ? Pardon akıl abdestinizi alın ve düşünün!.. Ve birde Paralı ve Pahalı olan cehennemin fiyat listesine büyüteç gözlüklerinizi takıp bakalım!.. “ Namussuzluk ve şerefsizlik maddi değimli? Kumar- İçki-Zina-Fuhuş gibi haramların hepsi ücretle yani parayla değil mi? Dostlar… Demek ki; Cehenneme giden bütün yollar parayladır. Yalnız dostlar cehennem'e girmek için sadece para değil bazı vasıflar da lazım; Mesala : İnkarcı olacaksın. Kur’an-ı sevmeyeceksin, dinin emir-lerine karşı geleceksin, ezanı beğenmeyeceksin, Hz.Muhammed (sav)’e olan düşmanlığını meydana koymak için birilerini tutar diye hakaret edeceksin. Kur’anda örtünme başörtüsü türban emri yoktur diyerek Allah (cc)’ın emirlerini bazı ilahiyatçı bozuntuları gibi türban bir rahibe kıyafetidir diyerek Müslüman hanımefendilere hakarette bulunarak yaşamaya değer göstermeyeceksin.İçki, kumar, zina, hırsızlık, hortumculuk Faiz, Rüşvet alıp vermek günah değil diyeceksin. Yalan, dedi-kodu, gıybet, iftira, hareketlerinle kürsü ile çarşıyı bir tutmaya-caksın. Haram-helâl tanımayıp insanları aldatacaksın. Namaz, oruç, zekat’ın semtine bile uğramayacaksın. Kurban ise tavuktan, kazdan ördekten olur hadsizliğini yapacaksın. Yetim malını yiyeceksin. Eline fırsat geçtiğinde israf ederek har vurup harman olarak savuracak-sın.Kul hakkıyla ahirete göçeceksin. Konuştuğun zaman yalan, söz verdiğinde sözünden cayacak ve emanete ihanet ederek mühürlü münafık olacaksın. Karının, kızının, oğlunun İslam dışı yaşantısına göz yumacaksın. Menfaatin için dinini kitabını Peygamberini tercih edeceksin ki cehenneme bir nefer kazanabilesin. Allah muhafaza… Dahası dostlar Hz. Pey-gamberi seviyor amma onu hayatımıza nefsimize neslimize, tarlamıza, bahçemize, mesaimize, masamıza, kasamıza ne kadar örnek ediniyoruz? Hani sevmek sevdiğimizin hayatına benze-mek değilmiydi? Oysa ashap “ Fedake ebî ve ümmi ” ‘Anam babam sana feda olsun’ Ne acı ki; Hacca gidecek olan bir kişiye alaylı olarak Muhammed seni tutar bırakmaz gitme diyerek alay edenler olsada!.. Onu malından canından evladından anasından babasından ve hatta hayatından daha çok sevmiyor muydu? Hani bir gün cennet ile müjdelenen ‘ER’ kişi Hz. Ömer (ra)’e Peygamber (sav) Efendimiz sordu: O Ömer ki: Hz.Ömer (ra) bir gün bir ameleye rastlar her gün yanıma gelip bana ÖLÜM VAR YA ÖMER de, sana bu hizmetin için her gün bir altın vereceğim. Adam her gün Hz. Ömer’in yanına gelerek “ÖLÜM VAR YA ÖMER ” der ve altınını alıp gider. Bir gün yine “ÖLÜM VAR YA ÖMER” demek için geldiğinde; Hz. Ömer adama derki tamam artık senin görevin tamamlandı bundan sonra gelmene gerek yok. Adam şaşırır, ya Ömer bunca yıl bunu yapmamı istedin şimdi gelme diyorsun, sebebi hikmeti nedir? Hz.Ömer adama sakalındaki bir adet beyaz teli gösterir ve “Artık bana her saniye ÖLÜMÜ hatırlatan bir şey var ” der. İşte O’na Ya Ömer bizi ne kadar seviyorsun? Nefsimden sonra en çok sizi seviyorum Ya Nebi yallah. Sen kamil mümin olamamışsın Ya Ömer. Bizi nefsinden fazla seveceksin. Ondan sonra ondaki sevgi öyle bir coştu ki. “Artık seni nefsimden de çok seviyorum” diyen ve bunu sadece diliyle söylemeyip ta yüreğine sindiren, bu sayede Nebinin “ Kardeşçik, bana da dua et e mi? ” diye dua istediği biri olan Hz. Ömer gibi…Ya Resulallah sizi nefsimden de çok seviyorum. Dediğinde işte oldu Ya Ömer… (Buhârî Ashâb 6) Efendimiz (sav) onları ; “ Benim ümmetimin en hayırlıları bana en yakın olanlardır.” (Buhârî, Şahadet 9) Ashap Hz.Peygamber (sav) Efendimizi görüp “Semi'nâ ve eta'nâ” “ İşittik ve itaat ettik.” (Bakara, 2/285) diyerek canlarını,mallarını feda ettiler. Sohbetlerinde, savaşlarında, namazlarında beraberlerdi. O kadar mucizelerini gördüler. Ama Veysel Karani Hz.leri Hz. Peygamber (sav) Efendimizi zahiri olarak hiç görmedi. Ama onun kadar hiç kimse, sahabeler bile onu bilemedi, anlayamadılar. Onlar Peygamber ile beraberdiler. Ama Veysel Karani ruhu ile beraberdi. İşte buradaki incelik cesetle değil ruh ile bağlanmak, sevmektir.Oysa asrımızda;
Bazı insanlar, kendilerini edep ve ahlakıyla diğer insanların kalbinde taht kurmakta, Bazı insanlar, ilmi ve irfanıyla diğer insanların kalbinde taht kurmakta,
Bazı insanlar, yaptığı hizmetlerle bu milletin gönlünde tahta oturmakta,
Bazı insanlar, şerefiyle haysiyetiyle vatanına bayrağına milletine ordusuna ve ülkenin müteddeyin insanları olan kişilerin giyimlerine, kuşamlarına, namazlarına, oruçlarına, alay ve hakaret ederek ve hatta daha ileri gidip ilahiyatçı bozuntularından bazıları türban bir rahibe kıyafetidir diyerek Müslüman hanımefendilere hakarette bulunuyorlar. Ben onlara soruyorum. Bazılarının giydiği hani anlatırlar ya keçi ile koyunun köprüden geçerken kuyruğunun açık olması falan… Filan… Gibi kıyafetler mi size daha iyi öyleyse buyurun sizin olsun !..
Müslümanları rencide etmek için kanal kanal gezerek kazandığınız paraları, aldığınız maaşları hesaplarını vermek için (ki verecekseniz) cehenneme değil, cennete gidecek yola parke taşı olarak döşeyinde kurtulun yoksa Rabbimin huzuruna varıp haddiniz bildirilecektir. UNUT-MAYIN!.. Zamanı gelip de gırtlağına çöken ölümle senin adına eşilen çukurun, tüm karanlığı, nemi ve böcekleriyle sana ev sahipliği yapmak için sabırsızlanmakta olup, muhatabının ne kefeninin kalitesine, ne cenazesinin kalabalığına ne de öldüğü günün mübarek gün ya da aylara denk gelmesine bakar…Karnen iyi ise çok güzel ağırlanırsın… Çünkü diriler için ölü olan o çukur ölülerin dilinden çok iyi anlar. Adeta onlarla konuşur… Karnen iyi ise o kalabalık düğününü kutlamak için toplanmış gibi olur. Aksi halde tam bir cenaze töreni! Cansız bedenin tanıdık ellerle doğumhaneden alınan bir bebeğin anne kucağına konmasına ne kadar da benziyor…Vallahi orada daha çok vakit geçirecek ve salih amellerin dışında ne annen ve baban seni ziyaret eder ne de sevdiklerin…Senin için yeraltı dünyasının nüfusu bir artarken yerüstü sakinleri bir neferini kaybetmiştir artık…Sevdiklerin sevmediklerin, hakaret ettiğin kişilerin hesabını vermek üzere arkandakiler sana el sallayarak Fatihalar Yasinler yerine Selda BAĞCAN kardeşimizin söylediği o güzelim Uğurlar olsun Uğurlar olsun türküsüyle uğurlanacaksın… Dolayısıyla sevgi hayatın en soylu, en mübarek tohumudur.Bire sonsuz, bire yediyüzbin verir. Fakat o tohumu doğru zaman da, doğru yere, doğru biçimde ekmek sulamak gerekir. Ektikten sonra çekip gitmek yerine, ona bakmak, beslemek, dünya menfaatimiz için pancar, fasulye tarlasının zararlı otlarını ayıkladığınız gibi, hayatınızdaki kötülükleri de zararlı otlar dilerek ayıklamak, sulamak, beslemek, büyütmek gerekir. Yani emek vermek gerekir. İşte sevgi böyle bir sevgidir. Ve olmalıdır. İpi koptuğu yerden bağla-malı ve tekrar Efendimiz (sav)’e, onun ahlakına dönerek uykudan uyanıklığa geçmeliyiz. Doğru bildiklerimizi kınayıcıların kınamasına bakmadan hayata geçirmeliyiz ki; aynalarımız-da günahsız ve temiz olsun…
Haftaya devamında görüşünceye dek hoşça kalın dostça kalalım!..
Yusuf ÇAKICI – Yalıhüyük / KONYA