Rahman olan, Rahim olan, Cebbar olan, Hafid olan, Kahhar olan, Mütekebbir olan, Yüce Allah’ın isimleriyle kaldığımız yerden devam edelim inşallah…
İnsanın dünyaya gelişi de, ölümü de bir hicrettir. Cennete yaratılan insan dünyaya hicret etmiş, esas hicreti de Cenneti hak eden bir hayattan sonra O’na döndürülecektir. “…O, sizi annelerinizin rahimlerinde, üç katman karanlığın içinde, peş peşe yaratılış safhalarından geçirerek yaratmaktadır. İşte Rabbiniz Allah budur: hükümranlık O’nundur; O’ndan başka ilah yoktur: Buna rağmen hakikati nasıl göz ardı edersiniz?” (Muhammed ESED Kur’an Mesajı 39/6) Dokuz ay konuk olduğu annesinin karnından hicret edip dünyaya gelen bebek, çocukluğa, gençlik ve ihtiyarlığa doğru hicretini yapacak, misafiri olduğu dünyadan, sonunda kim bilir ameli iyi ise kimseyi kırmamış – kimseye kırılmamış, ezmemiş- ezilmemiş, hak almamış, zulmetmemiş, anaya-babaya, kocaya – avrada – evlada, vatana – millete – bayrağa, yurduna ihanet etmemiş böylelikle anne karnı gibi sıcak huzurlu okşayıcı bir yer olan kabre, aksi halde yaratılışı insana benzeyip de fakat insana kin, nefret duyguları taşıyorsa o zaman istenmeyen bir hamileli olan kadının kafasındaki planladığı gayrimeşru çocuğundan nasıl kurtulurum diyerek öldürme ve kurtulma yollarını kara kara düşünen anne gibi sonunda daracık ve karanlık kabre göçecek, tabiri caizse hicret edecektir.
Malum hicret müslümanların bedenen mekkeden – medineye hicretle şereflenen şehrin asıl adı Yesrip olan hicret şehri, müslümanların İslami yaşantılarından dolayı doğan yeni günle birlikte değişti ve yenilendi. Havası, suyu ve toprağı değişti. Yesrip artık Yesrip olmaktan çıktı ve Peygamber şehri olan Medine’ye dönüştü. Seyyid Şerif Cürcanî Hz.leri hicreti şöyle tanımlar: Küfür ahkâmının tatbik edildiği beldeden, daru’l-İslam’a intikal etmeye hicret denilir. O Şehrin insanları kabın Hz. Peygamberimiz (s.a.v.)’i şöyle karşılıyorlar.
Ay doğdu üzerimize veda tepesi’nden
Şükür gerekti bizlere Allah’a davetinden
Sen güneşsin, sen aysın, sen nur üstüne nursun
Sen Süreyya ışığısın, ey sevgili hoş geldin
Resulullah (s.a.v.)’a ilk vahiy Hira (Nur) dağındaki mağarada gelmişti. Hiradaki mağara ile Sevr’deki mağara arasında geçen müddet, Hz. Peygamberin, Peygamberlik hayatının Mekke devrini teşkil etmişti. Sevr dağındaki mağaradan başlayan hicret ise, Mekke devrinin sonu, Medine devrinin başlangıcı olmuştur. (İrfan YÜCEL, Peygamberimizin Hayatı s:88-94)
Medineliler Hz. Peygamber (s.a.v.)’in geleceği haberini duyunca uykularını bozup yollarda O’nu kadın – erkek, büyük – küçük, zengin – fakir, siyah – beyaz insanlar beklemeye koyulurlar. Rasülullah (s.a.v.)’i karşılamak üzere her sabah şehir dışına çıkıp bekliyorlardı. Bu bekleyişin sonunda müslümanlar 12 Rabiulevvel Pazartesi günü yine öğleye kadar beklemişler, medinenin o kavurucu sıcağı bastırınca ‘O’ (s.a.v.)’nun geleceğinden ümitlerini kesip evlerine döndükleri sırada bir iş için evinin çatısına çıkan bir Yahudi, bir kafilenin uzaktan gelmekte olduğunu gördü ve yüksek sesle: İşte günlerdir yolunu beklediğiniz devletli geliyor. Diye haykırdı. Medineliler bunu duyunca bir bayram sevinci içinde yollara döküldüler. Hz. Peygamberi Medine’ye yaya yürüyüşle 1 saat uzaklıkta Kubâ köyünde karşıladılar. Rivayete göre Hz. Peygamber burada, Amr b. Avfoğulları’nda 14 gece misafir kaldı. Bu esnada Kur’an-ı Kerim’de “ Onun içinde asla namaz kılma. İlk günden temeli takva (Allah’a karşı gelmekten sakınmak) üzerine kurulan mescit (Küba mescidi), içinde namaz kılmana elbette daha layıktır. Orada temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da tertemiz onları sever.” (Kur’an-ı Kerim ve Açıklamalı Meal 9/108) Küba köyünde 14 gün kaldıktan sonra bir cuma günü Peygamberimiz devesine bindi. Kendilerini karşılamağa gelen o muhteşem kalabalıkla Medine’ye hareket ettiler. Medineli ensarlar Hz. Peygamber (s.a.v.)’in anne tarafından akrabası olan Neccâroğulları, O’nu karşılamaya gelmişlerdi. Ensarın ileri gelenleri O’na yaklaşarak: Ey Allah’ın Resulü! İşte evlerimiz, işte mallarımız, işte canlarımız emrinize hazır dediler. Peygamberimiz, onları taltif ve gönüllerini hoşnut ederek yoluna devam etti. Tam şehre gireceği sırada kalabalık o dereceyi bulmuştu ki kadınlar, damların üzerine çıkarak şöyle şiir söylüyorlardı: “Veda tepesinin sırtlarından ay doğdu üstümüze, Allah’a davet eden bulundukça şükretmek vacip oldu bize.” Günahsız tertemiz kalpli küçük kızlar def çalarak şenlik yapıyorlar ve şu şarkıyı terennüm ediyorlardı: “Biz Neccâr oğullarının kızlarıyız, ne mutlu bize Muhammed’in komşularıyız.” diyerek sevinçlerin dile getiriyorlardı. ( Asrı Saadet, Tercümesi Ö. Rıza Doğrul, İst. 1973, C. 1, s.)
Bu arada Hz. Peygamber ise, kimseyi gücendirmemek için devesini serbest bırakmıştı. Ey ashabım siz deveyi kendi haline bırakınız. O emrolunduğu yere gidecektir. Nihayet deve, halen Mescidi Nebi’nin bulunduğu boş arsaya gelip çökünce Rasûlüllah (s.a.v.) devesinden inmedi. Deve kalkarak biraz gittikten sonra tekrar önceki çöktüğü yere çökünce, Hz. Peygamber, devenin üzerinden inerek: Akrabamızdan en yakın kimin evi? Diyerek etrafındakilere sordu. Hâlid b. Zeyd: İşte evim, işte kapısı, buyurunuz Ya Rasülullah diyerek, Hz. Peygamber (s.a.v.)’i evine davet edip Hz. Peygamber (s.a.v.) böylece misafirliği kabul ederek orada kalır. Bazı rivayetlerde bu surenin altı ay bazı rivayetlerdi ise yedi ay devam etmiştir. Bu zaman içinde Mekke’den gelen göçmenlerle Medineli müslümanlar, yani Muhacirler ile Ensar arasında büyük bir sevgi-saygı-kardeşlik kurmuştur. Böylece Hicret, ilk müslümanların, sıkıntılı günlerden kurtulmalarına ve kardeşlik esası üzerine kurulan toplum hayatına kavuşmalarına vesile olmuştur. Rabbim bizleride o huzurlu ve mutlu günlere eriştirsin.
Fakat ne acı ki şimdiki Müslümanlara bir bakanız, bu güzelim vatanda dilden ırktan soydan dolayı birbirlerini yiyip ışıklarını söndürüyorlar. Bunlarda müslüman amma nasıl Müslüman varın siz düşününün…
Şair ne de güzel diyor;
Söz ile bir kalbe doğmaz ledünni
Bütün azaları dil olmayınca
Nefsi emmârenin bilinmez fendi
Gönül şehri bahr-i Nil olmayınca
Asıl adı Yesrip olan hicret şehri, doğan yeni günle birlikte değişti ve yenilendi. Havası, suyu ve toprağı değişti. Yesrip artık Yesrip olmaktan çıkmış bir Peygamber şehri olarak Medine’ye dönüştür. Rabbim hayatımızı tüm kötülüklerden gerçek manada hicretini nasip eylesin. Zaten tek kurtuluşun Hz. Peygamber (s.a.v.)’in kaptanı olduğu gemiye binip o geminin birer erleri arasında kaptanla birlikte CENNETE gitmektir. ‘RABBİ YESİR’ O’nu sevmek ve O’nun tarafından sevilmek dileğiyle… Varmısınız? Öyleyse iyi amellere devaaaaammm… GÖNLÜNÜZ GÜL, EVİNİZ GÜLŞEN OLSUN. Görüşünceye dek hoşça kalın dostça kalalım…