Malumunuz olduğu üzere 18 Mart Pazar günü Çanakkale Şehitlerimizi bir günde olsa toplu olarak yad ettik. Çanakkale Zaferi, Birinci Dünya Savaşında kahraman askerlerimizin, cihanı hayrete düşüren bir îman ve kahramanlık destanıdır.
Bu zafer, milletimizin, iman, irfan, izzet, azim ve gücünün açık bir göstergesidir.
Ne acı ki bırakın bu destanı yazanları hayatları pahasına kağıtlara sığmayacak kadar yazılan destanları bile okumaktan, öğrenmekten hayatımıza tatbik etmekten geri kalmaktayız. Coşkuyla sevgiyle Şehitlerimizi Rahmet,Gazilerimizi minnetle anmakta olduğumuz 18 Mart Çanakkale zaferinin 92. Yılında da, maalesef ağlayanlarımız, sızlayanlarımızın sayıları müşahedelerinizle oldukça kabarıktır. Kahraman Milletimiz ırkları, renkleri, dilleri, giyimleri, kuşamları, saçları, sakalları ne olursa olsun ayrıt etmeden Çanakkale de ‘ Ayrılık değil birlik, Kargaşa değil dirlik, Irkıyet değil kardeş olalım!..’ nidalarıyla sergiledikleri manevi güç ne kadar anlamlıdır.
Hayat bir bahçe ve her insan kendi bahçesinin bahçıvanıdır. Aslında hayat kendiliğinden ne iyi, ne kötüdür. Ona iyiliği veya kötülüğü katan biziz. Bisiklete binmek gibidir hayat. Pedalları çevirdiğiniz sürece, düşmezsiniz. Yaşlanmakla değil, yaşamakla anlaşılır hayat. Ve o tek sermayemizdir. Bu yüzden onu deli dolu değil, dolu dolu yaşamalıyız.
Çanakkale Zaferi (18 Mart 1915) Birinci Dünya Savaşı’nda kazandığımız en büyük muharebe. Savaşın seyrini değiştiren, İngilizlere 205 bin, Fransızlara da 47 bin, bize de 251 bin kişiye mal olan bu zafer, hiçbir silahın iman gücüne galip gelemeyeceğini göstermesi bakımından oldukça anlamlıdır. Bu ve benzeri münasebetler, bir milletin ruhunu, saygınlığını, onurunu ve geleceğini yitirmemesi için sürekli canlı tutulmalı, kötülüğe, batıla ve haksızlığa karşı verilen mücadele aynı ruh ve heyecanla sürdürülmelidir.
Ülkemizde milli ve manevi değerlerimize dil uzatanlara, bu değerlere karşı açıkça savaşanlara ve tarihimizi küçümseyenlere karşı vurdumduymazlık yapıyor, hele bir de onları maddi ve manevi katkılarımızla destekliyorsak, o şanlı ecdadımıza nasıl cevap vereceğiz hiç düşündünüz mü? Her ne konumda olursak olalım, şunu unutmamak gerekir ki, Yüce Allah (cc) ’ın adını, Vatanımızı, Bayrağımızı yüceltmek dışında hiçbir şeye hayranlık duymayan ve bu uğurda canını vermekte bir an bile tereddüt etmeyen ecdadımız, tarihin altın sayfalarında yerini almıştır.
Çanakkale Savaşı’nda kahramanca savaşan Mehmetçiklerimiz, düşmanlarını bile kendine hayran bırakmıştır. Bu savaşta bir kolu ile bir ayağını kaybeden bir Fransız generalinin ülkesine döndükten sonra anlattığı bir savaş hatırası şöyledir: "Fransızlar Türkler gibi mert bir milletle savaştıkları için daima iftihar edebilirler. Hiç unutmam savaş sahasında dövüş bitmiş yaralı ve ölülerin arasında dolaşıyorduk. Az evvel Türk ve Fransız askerleri süngü süngüye gelip ağır zayiat vermişlerdi. Bu sırada gördüğüm bir hadiseyi ömrüm boyunca unutamayacağım. Yerde bir Fransız askeri yatıyor, bir Türk asker kendi gömleğini yırtmış, onun yaralarını sarıyor, kanlarını temizliyordu. Tercüman vasıtası ile şöyle bir konuşma yaptık: Niçin öldürmek istediğin düşmana yardım yapıyorsun? Mecalsiz haldeki Türk askeri şu karşılığı verdi: Bu Fransız asker yaralanınca cebinden yaşlı bir kadının resmini çıkardı, bir şeyler söyledi. Anlamadım ama herhalde annesi olacaktı. Benim ise kimsem yok. İstedim ki, o kurtulup anasının yanına dönsün!.. Bu asil duygu karşısında hüngür hüngür ağlamaya başladım. Bu sırada emir subayım Türk askerinin yakasını açtı. O anda gördüğüm manzaranın yanaklarımdan süzülen yaşları dondurduğunu hissettim, çünkü Türk askerini göğsünde, bizim askerinkinden çok ağır bir süngü yarası vardı ve bu yaraya bir tutam ot tıkamıştı. Az sonra ikisi de öldüler. İşte bu kadar fedakarlıklara rağmen sevilmez mi bu millet, fıransız ağlarda biz Müslümanlar ağlamazmıyız.Vatanımız için, Bayrağımız için,sancağımız için,Dinimiz için, diyanetimiz için… Onun için unutmayalım ki bize bizden başka dost yooook.
Dünya hayatında iyilik ve kötülük, belki de insanların hayatları boyunca üzerinde en çok konuştukları ve düşündükleri kavramlardır. İnsanların iyi insan olmak ve nefsini, neslini, Müslüman din kardeşlerini,sevdiklerini kötü davranışlardan, kötü alışkanlıklardan korumak için çaba göstermelidir. Aksi halde dağılan tespih taneleri gibi, intikamın, öfkenin, kıskançlığın, bencilliğin, yalanın, gıybetin, cahiliye dönemini anımsatan töre diye haksız yere insanları yaşama hakkından mahrum etmenin, “ Tüm kitaplar onu anlamak için okunur. O da Hz. KUR’AN’ dır.” sözü doğrultusunda Yüce Allah (cc) Kuran-ı Kerimde iyilik ve kötülüğün neler olduğunu tarif ederek, insanlığı kötülüğe sürükleyen nedenleri de açıklamıştır. Kuran'da
“ …Doğrusu,Allah pişmanlıkla kendisine yönelenleri ve özlerini temiz tutanları sever(Bakara Suresi 2/223 Kur’an mesajı;Muhammed ESED Cilt 1 S.65) Allah'tan korkup sakınan kişi, her olayda Allah'ın rızasına ve Kur’an'a uygun olarak hareket etmesi, her şeye hayır ve hikmet gözüyle bakmasıyla olur. Kötülük ise Allah'tan korkmayıp, utanmadan, arlanmadan, sıkılmadan yapılan hal ve tavırlardır.
Hiç şüphesiz her ailenin, her toplumun, her cemiyetin içinde mutlaka; bir sandık elmada çürük olduğu gibi, insan da olabilir. Ama önemli olan; o çürük, kokmuş konumunda olan insanları ‘ Yaradılanı severiz yaradan dan ötürü ’düsturuyla onu kazanma yollarına gitmeliyiz. Şimdiye kadar kaç kişinin kalbini, gönlünü kırdık ve sonra gidip de helalık diledik.Oysa Yüce Rabbimiz (cc) Önce ondan helalık dileyin buyurmuştur. Bizler düşünen varlık veya İnsanoğlu olarak hiç oturup düşündük mü ?
Acaba Çanakkale savaşına katılan Mehmetler, yüzlerce kiloluk mermiyi tek başına kaldıran seyit onbaşılar, Ayşe bacılar, evladının değil de mermisinin üzerini şalvarıyla, battaniyesiyle, hep torunları rahat etsin diye örten Elif bacıların bunca yokluklar, bunca kıtlıklar içerisinde, daha küçük yaşta bile canlarını seve seve feda ederek bir daha geri dönmeyeceklerini bildikleri halde savaşa niçin katıldılar.Ve binlerce Şehit verilerek zaferle sonuçlanan bu savaş biz insanlara emanet edilmedi mi ? Ne kadar koruyabildik. İçkiden,kumardan, zinadan, fuhuş dan, adam öldürmekten ne kadar faydalı olabildik.Hiç düşündünüz mü beyler…
Sorulmaz mı İnsanoğluna ?
Sahi! Niçin yapıldı Çanakkale savaşı!..
Aile içi geçimsizliklerden , darlıkta ve genişlikte, hastalıkta ve sağlıkta, açlıkta ve toklukta, hep beraber olacağız diye Rabbimize söz verdikten sonra boşanmalara yol açması için mi?, Evlatların anne – babasına saygısızlığı, siz geri kafalısınız – anlamazsınız demeleri için mi?, Özellikle akil baliğ olduktan sonra gençtir deyip evlatlarımızı tüm manevi değerlerimizden koparıp alenen veya gizli olarak işlenen tüm kötülüklerin, yuvaların içine düşürülsün diye mi ? Geleceğimizin teminatı olan genç nesillerin ömürlerini barlarda, diskolarda, kedi kanları, kö… kanları içmek için mi ?
Dünya nimeti olan evlatlarımızın uyuşturucu, tiner, magandalık yapsınlar diye mi ?
Her alanda sevginin, şefkatin, merhametin olmaması için mi ?
Kıyamet günü sorulacak suallerden biride boş vaktini nerelerde harcadın, bu dünyaya bir kez geldik de sorumsuzca yaşamak için mi ?
Rabbimin güzel isimlerine, Peygamberimin güzel isimlerine, Fatiha, İhlas, Felak, Nas, Nur, Ahzab, Kehf surelerine verilen ehemmiyetin; Vatanımıza, Milletimize, Bayrağımıza, Dinimize, Diyanetimize, ehemmiyet verilmemesi için mi ?
Camilerin içi süslenip gerçek süs olan cemaatin boş olduğu ve hatta Cuma günleri dahil o semte uğramamak için mi ? Cehennem var deyip ona doğru koşmak için mi ? Cennet var deyip ondan uzaklaşmak için mi ?
İlim ilim bilmektir , İlim kendin bilmektir. Sen kendini bilmezsen, Bu nice okumaktır… diyen Yunusların,
Eğitimcinin gayesi Allah (cc)’ı insanlara, insanları da Allah (cc)’a sevdirtmektir. Öyleyse KENDİSİDE Allah (cc)’ı sevmelidir.Çünkü sevmeyen sevdirtemez.(Eşrefoğlu Rumi)’ler değil de, insanlar maymundan gelmiştir, bu dünyaya tekrar mı geleceğiz deyerek gününü gün edenler için mi ?
Ak olan yüzlerin, gönüllerin, kalplerin, yüreklerin, zihinlerin, kararması için mi ?
Kur’an Hadis anlatıldığında o geçmişte kalmış ve hükmü günümüze hitap etmiyor diyen zavallıların, milattan önceki söylenen sözlere itibar edip sımsıkı sarılmak için mi ?
Karşılıklı siperler arası sekiz metre, yani ölüm muhakkak. Birinci siperdekiler, hiçbiri kurtulamayarak kâmilen şehit düşüyor. İkinci siperdekiler onların yerine geçiyor. Fakat ne kadar gıpta edilecek durum ve tevekkül ki, ölenleri görüyor, kendisininde üç dakika sonra öleceğini bildiği halde, hiçbiri tereddüt bile etmeden , sarsılmak yok!… Okuma bilenler ellerinde Kur'an-ı Kerim, cennete girmeye hazırlanıyorlar. Bilmeyenler Kelime-i Şahadet getirerek yürüyorlar. Bu Türk askerindeki milli ve manevi ruh kuvvetini gösteren, Çanakkale savaşını kazandıran, bu yüksek ruhtur.” Çanakkale Zaferi, anaların biricik evladını, şefkat ve muhabbetle bağrına basıp; “ Oğul,seni yetiştirdim, hizmet eyle vatana, Ak sütümü helal etmem saldırmazsan düşmana ” diyerek cepheye uğurladığı ve oğlunun da anasının elini öperek; “ Hakkını helal et şefkatli ana, Canım feda olsun kutsal vatana ” diyerek karşılık verdiği, cefâkâr analar ile yiğit ve kahraman Mehmetçik-lerin, Vatanı , Bayrağı, Milleti, Dini ve Diyaneti için canını Allah yolunda feda eden, böylece Allah (cc)’ ın rızasına eren şehitlerin destanıdır.
Çanakkale Savaşı : Kocadere köyünde büyük bir sargı yeri kuruluyor. Kimi Urfalı, Kimi Bosnalı, Kimi Azerbaycanlı, Kimi Adıyamanlı, Kimi Vanlı, Kimi Gürünlü, Kimi Halepli çok sayıda yaralı getiriliyor…Bunlardan biri Lapsekinin Beybaş Köyündendir ve yarası oldukça ağırdır. Zor nefes alıp vermektedir. Alçalıp yükselen göğsünü biraz daha tutabilmek için komutanının elbisesine yapışır. Nefes alıp vermesi oldukça zorlaşır ama tane tane kelimeler dökülür dudaklarından.‘Ölme ihtimalim çok fazla. Ben bir pusula yazdım. Arkadaşıma ulaştırın…’Tekrar derin nefes alıp, defalarca yutkunur: ‘Ben…Ben köylüm Lapseki’li İbrahim Onbaşından 1 Mecidiye borç aldıydım… Kendisini göremedim. Belki ölürüm. Ölürsem söyleyin hakkını helal etsin’ ‘Sen merak etme evladım’ der Komutanı, kanıyla kırmızıya boyan-mış alnını eliyle okşar. Az sonra komutanının kollarında şehit olur ve son sözü de ’söyleyin hakkını helal etsin’ olur… Aradan fazla zaman geçmez. Oraya sürekli yaralılar getiriliyor. Bunlardan çoğu daha sargı yerine ulaştırılmadan şehit düşüyor. Şehitlerin üzerinden çıkan eşyalar, künyeler komutana ulaştırılıyor.İşte yine bir künye ve yine bir pusula. Komutan göz yaşlarını silmeye daha fırsat bulamamıştır. Pusulayı açar, hıçkırarak okur ve olduğu yere yığılır kalır. Ellerini yüzüne kapatır, ne titremesine ne de göz yaşlarına engel olamaz…
PUSULADAKİ NOT: ‘ Ben Beybaş Köyünden arkadaşım Halil’e bir mecit borç verdiydim. Kendisi beni göremedi. Biraz sonra taarruza kalkacağız. Belki ben şehit olur dönemem. Arkadaşıma söyleyin ben hakkımı helal ettim.’Siz bu olayın neresindesiniz? Neresindeyiz..? Şuan ise bir nesil bozul-muş durumda. Dedelerimiz neleri düşünüp, nelerle uğraşırken. Bizler nelerin peşindeyiz. Oku-yup. dersler çıkaralım… Unutmayalım ki : Çanakkale destanı, rakamların ve makamların değil, imanın destanıdır… Ve inşallah maddi açıdan geçilmeyen Çanakkale manevi olarak da GEÇİLMEYECEKTİR… Tabiiii Çalışılırsa…. Görüşünceye dek hoşça kalın dostça kalın…
Yusuf ÇAKICI – Yalıhüyük / KONYA