Rahman olan, Rahim olan, Melik olan, Kuddus olan Selam olan, Mümin olan, Mühey-min olan, Aziz olan, Cebbar olan Yüce Allah’ın isimleriyle kaldığımız yerden devam edelim inşallah.
İşte sahabe Allah (c.c.)’ı ve Resulünü boş yere sevgi edebiyatı yaparak sevmemiştir. Bizler Hz.Peygamber (s.a.v.)’i terfi ettirecek haşa “amir-memur” değiliz, ancak biz onun kadrini bilmeye MEMURUZ!..Fakat ne acı ki; çöpe attığımız, ömrümüzden eksilen koca bir gün.Uykuya terk ettiğimiz bedenimizi değil, ruhumuzu,yüreğimizi, kalbimizi, uykuya bıraktı-ğımızdan uyandırma zamanı gelmedi mi hala? Oysa heba ettiklerimizin içinde sadece zamanı-mızı değil, nefsimizi, neslimizi, ailemizi, anne-babamız gibi kıymetli şeylere yok derken, kıymetsiz şeylere saatlerce ve hatta bir ömrün üçte birini bile ayırtmaktayız. Böylelikle hem kendimizi hem de çoluğumuzu çocuğumuzu fani olan hayata baki olan hayatımızı tercih ediyoruz.Çocukken nasıl insanlara sevecen günahsız tertemiz olarak görünüyoruz. İslama göre de her doğan çocuk tertemiz, lekesiz, kirsiz ve günahsız olarak dünyaya gelir. Daha sonra sosyal ve kültürel çevre devreye girerek onu ya olumlu, ya da olumsuz yönde etkilemektedir. Çocuk Allah’ın varlığını ve birliğini tanıyıp, O’na yönelebilecek bir eğilim ve istidatla doğar. Çocuk, iyiyi de kötüyü de almaya çalışır. Ona rehberlik yapacak olan öncelikle ailesi ve toplumdur. Bu gerçeği Hz.Peygamber (s.a.v.) şöyle dile getirmektedir.“ Her doğan fıtrat üzerine doğar; sonra ana babası onu Yahudi Hıristiyan Mecusi yapar…” Fıtrat, kusursuz, tertemiz, gelişip olgunlaşmanın bütün güç ve imkânları için saklayan bir özelliktir. Bir insanın duygu, düşünce ve davranışlarında en büyük etkiyi din yapmaktadır.
Bunun kazanılmasında ise aile eğitiminin rolü çok büyüktür. İnsan doğarken temiz olarak dünyaya geldiğinden, onun kalbi ve zihni temiz bir levha gibidir. Üzerinde doğmadan önce yazılmış hiçbir kötü yazı, kara çizgi ve başkalarının günahının etkisi yoktur. İnsan, o boş ve temiz levhaya veya aynasına istediğini yazabilir. Büyükler olarak anne-baba ve öğretmenler, her istikamete yönelebilecek çocuğa yön verirler.
Halbuki Hıristiyanlığa göre insan, dünya ya günahkâr olarak gelir, daha sonra papaz onu vaftiz ederek günahsız hale getirir.Bundan dolayı Hıristiyanlık alemi, dinlerinin gereği olarak kendilerinden olmayan diğer din mensuplarına, vaftiz olmadıkları için günahkar gözüyle bakarlar.Peygamberimiz (s.a.v.) bu durumu şöyle açıklamıştır. “ Üç kişiden kalem (sorumluluk) kaldırılmıştır.Uyuyandan uyanıncaya kadar, çocuktan baliğ oluncaya kadar ve deliden aklı başına gelinceye kadar.” Dolayısıyla çocuğun bu özelliği göz ardı edilirse yanlışlıkların yapılması kaçılınmazdır.(Diyanet İlme Dergisi 2007 / Ocak – Şubat – Mart s.9-10) Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz şöyle buyurmaktadır. “İnsanlar değişik sınıflarda yaratıl-mıştır: Bazısı mümin olarak doğar, mümin olarak yaşar ve mümin olarak ölür. Bazısı, kafir (bir anne babadan) doğar, kafir olarak yaşar ve kafir olarak ölür. Bazısı mümin olarak doğar, mümin olarak yaşar ve (son döneminde dinden çıkıp) kafir olarak ölür. Bazısı, kafir (bir anne babadan) doğar, kafir olarak yaşar ve (ölmeden önce islam’a girip) mümin olarak ölür.” (Ateşin yakmadığı aşık Dilaver Selvi s.48) Bilindiği gibi günah sözcüğü değişik kelimelerde de kullanıl-maktadır. Hz.Peygamber (s.a.v.) günahı “Kişinin kalbini tırmalayan, iç huzurunu gideren ve başkalarınca da bilinmesi istenmeyen şey” olarak tanımlanmaktadır. Buna göre işlediğimiz fiil, bizi rahatsız ediyorsa, vicdanımızı kemiriyor, içimizi tırmalıyorsa, bilelim ki o şey günah demektir.
Dilciler günah kelimesini değişik kelimelerde de kullanılmaktadır. Mesela:
a)-ZENB : İnsanı Allah’tan alıkoyan
b)-ZÜNÜB : Suçlu günahkar
c)-MÜNKER : Dinin reddettiği heyler haramlar
d)-GÜNAH : Dince yasak olup cezayı gerektiren davranış
e)-SEYYİE : Günah çirkin hal
f)-KÜFÜR : Örtmek manasına gelir. Allah’ı inkar eden adamada hakkı örtmesi sebebiyle kafir adını almıştır. Sövme, sövgü, çirkin söz söyleme
g)- FISK : Haktan sapma, sınırı aşma, doğru yoldan şaşma, ibadet etmeme, inandıklarını yapmama amel etmeme
h)- FÜCUR : Namusları çiğneme, şehvetiyle taşkınlık yapma gibi kelimelerle de insan-oğlunun içini kemiren ve ömrünü böyle nahoş olmayan şeylerle geçirenler bilsinler ki; o hareketlerinin karşılığını Yüce Rabbimiz (c.c.) adaletle muamele edecektir. O, Allah (c.c.) “ Biz gökleri, yeri ve iki arasındakileri oyun olsun diye yaratmadık.” (Duhan 44/38) buyurduğu halde yinede O’na karşı gelmek için var güçleriyle savaşanlar vardır. Churchill ne diyordu: “Allah ile harp ettik ve tabi ki yenildik…” Elbette Allah (c.c.) ile savaşan kaybeder. Kaybet-meye mahkûmdur. Mazide mahkûm olanların durumlarını hatırlayalım. Bir Allah dostu şöyle diyor: “Eğer, insan her günah işlediğinde o günahı işleyen uzuvda bir ışık yansa, insanın bünyesi yanıp sönen ışıklarla dolardı.” Günah, Peygamberimizin kutlu sözleriyle baktığımız-da, kalbi kirleten bir eylem. Günah çoğaldıkça kalpteki kirler ya da kalbi kirliler çoğalıyor demektir.Günahın çoğalması, insanlığın geleceği için büyük tehdit.Dolayısıyla aynalara bakarken mazimizi yani geçmişimizi hatırlayıp geleceğimize yön vermek üzere bakmalıyız. Hayatımızın kırışıklığını yüzümüzün kırışıklığı olarak görüp Rabbimize olan imanımız gereği kalbimizi ve ruhumuzu kontrol etmeliyiz. Çünkü Yüce Rabbimizi (c.c.) “Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyat 51/56) ayetine yaratılmışların eşrefi olmamız hasebiyle bizleri muhatap kılmıştır. Öyleyse bu diyarı terk ederken, baki hayatta tutunacak bir dalımız olsun istiyorsak ancak yaratılış gayemizi bilmekle, islamı hayatımıza uygulamakla, Yaratana layık kul, Peygamber (s.a.v.)’ine layık ümmet olma güzellikleriyle olacaktır. Mümin için dünya, kökleri ahirette olan bir ağaçtır. O ağaç meyvesiyle, gölgesiyle hizmet eder.Herkes ondan yararlanır.Çünkü Hz. Peygamber (s.a.v.) Efendimiz “Dünya ahretin tarlasıdır.” Buyurarak ahirete yaramayan dünyalıklar, zararlıdır. Dünya, dine uygun kulanı-lırsa, ahirette faydalı olurlar. Hem dünya lezzetine, hem de ahiret nimetlerine kavuşulur. İyilik, kötülük, malda değildir. Malı kullanandadır. Dünya ile ahiret, doğu ile batı gibidir ki, birine yaklaşan, ötekinden uzak olur. Öyleyse kişi ikisini de aynı ölçüde kullanacaktır. Karde-şin kardeşten, ananın evlattan kaçacağı o gün için, hazırlanmayan, dünyada da, ahirette de aldanmış, zarar etmiş olacaktır. Marifetname’deki hadisi şeriflerde buyuruldu ki: Dünya iki gündür: Biri sevinç, biri üzüntü günüdür. Bunlar geçicidir. Öyle ise geçici olanı bırakalım da daimi olan ahirete çalışın.Allah (c.c.)’a, muhtaç olduğun kadar itaat et! Cehennem ateşine dayanacağın kadar günah işle! Arzusu ahiret olup, ahiret için çalışana, Allah (c.c.) dünyayı hizmetçi yapar.Dünya insanoğlu için yaratıldı. İnsanoğlu da ahiret için yaratılmıştır. Dünya-nın ömrü, ahiretin sonsuzluğu yanında, denize nispetle bir damla kadar bile değildir. Buna rağmen Allah (c.c.) şöyle buyurmaktadır. “ Dünya hayatı, bir oyundan, bir oyalanmadan başka nedir? Elbette ahiret, korunan muttakiler için daha hayırlıdır. Hala akıllanmayacak mısınız? ” (Enam 6/32) İbni Mesud Hz.leri buyuruyor ki: Dünyada herkes misafirdir. Yanındaki şeyler emanettir. Misafirin gitmekten, emanetin ise geri alınmaktan başka çaresi varmıdır? Dostlar!… Elbette ki yoktur.Bu dünya, haramları terk eden için nimet,ibadet eden için ganimettir.Öyleyse hayatımızı Kur’an ile sulayalım,Hz.Muhammed Mustafa (s.a.v.)’ in eczanesinden ilaçlarla besin alalım. Zamanımızdan ve hayatımızdan çalma hakkımız yok.Çünkü Hakka hak verece-ğimiz gün yakındır. Bir kardeşimiz ne güzel demiş:
Sen yolcu bu yalan dünya hancıdır.
Öyle bir gün var ki yürekte sancıdır.
Yer gök bir olup da hesap sorulunca,
En sevdiğin bile senden davacıdır.
Yusuf ÇAKICI – Yalıhüyük/KONYA